26.2.11

İç Sesten Damlalar...



Penceremden dışarı bakıyorum. Bulutlar yağmur için hazırlanıyor. Bursa soğuk... Her yer beton yığını gibi görünüyor gündüz. Bu görüntüde bana soğuk geliyor. Ağaçlar yeşermeyi bekliyor dallar çıplak. Onlar bile soğuk...

Yalnızlık var içimde bugün. Karışığım biraz. Hamilelik psikolojisi mi artık yaşanılanlar mı bilemiyorum. Yoksa eksik kalan maneviyat parçaları mı? Biraz üzgün, biraz süzgün, biraz eksiğim bugün. Yalnızlık var içimde. Evde birileri olmasına rağmen yalnızım işte. Tamamlanması gereken bir puzzle misaliyim. 

Gebeliğin vermiş olduğu bu sıkıntılı dönemde geçecek biliyorum.Sona yaklaştıkça içimde bir burukluk var. Boynum bükük sanki. Neden bilmiyorum. İki gebeliğimde de benzer sıkıntılar yaşandı. Sıkıntıların vermiş olduğu stres beni sancılı çıkmazlara götürdü. Yatağa bir yerde mecbur etti. Üzüldükçe sancılar arttı. Şimdi ilgiye muhtaç bir meleğim var. Onun için ve diğer kızım için elimden geleni yapmaya çalışıyorum. Allah razı olsun yine k.valide bende onunda sabrı zorlansa da önemli olan kötü günümde burada olması... 

Hep tünelden gitmez ya bu tren... Bir yerde muhakkak ışığı göreceğiz inşallah. İmtihan dünyası nihayetinde. Geldik gidiyoruz işte... Zaman öyle çabuk geçiyor ki bir haftanın başını görüyorum, bir sonunu... İnş. doğumdan sonra kızımın bereketiyle herkesin hayatının daha iyi olmasını diliyorum, istiyorum. Eşimin iş hayatının, benim yapamadığım ev hayatı ve çocukların sorumluluklarının yerine getirilmesinin, annem, kız kardeşim, erkek kardeşim ve dahi babamın paramparça olmuş bu hayatında yaralarının sarılmasını diliyorum. İlk ayrılan onlar değil, sonda olmayacak. 33 yıllık sabır taşıymış onlarınki. Zaten her gün bir yeri çatırdıyordu ve bir ayı geçti sanırım artık tamamen kırıldı... 

Hiç bir şey dışarıdan göründüğü gibi olmayabilir. Bazen yalandan gülmek zorunda kalabilirsin için kan ağlasada... Bu yüzden etrafınızda kızdığınız, darıldığınız kimse de varsa unutun üç günlük dünyada. Bazı şeyler sizin gördüğünüz gibi değildir. Dışı başka, içi başkadır. Suizandan uzak olsun gönüller... Kim bilir belki yalancılıklada suçlanabilirsiniz. Halbuki korkarsınız yalan söylemekten. Çünkü müslüman yalan söylemez ve Efendimizin (SAV) şefaat etmeyeceğini bildirdiği 7 şey arasındadır yalan! Olsun dersiniz biraz gönül kırıklığıyla üstünden geçersiniz. Allah' a havale edersiniz. Yeterki O bilsin. O şahidim olsun. Nasıl olsa gerçekler ya burada ya orada ortaya çıkacaktır. O zerre kadar iyilik yapıldıysa zayi etmez, zerre kadar kötülük yapıldıysa da yine zayi etmez, muhakkak her ikisininde karşılığını verir.  

Rabbime niyaz ediyorum bu zor günleri hayırlısıyla atlatmamız için. İsyandan ırak olmalı bu dil. Bu gönül. Canım Rabbim yanımızda olduktan sonra inşallah hayırlısıyla atlatılacak herşey. Yeterki Mevlam sağlık versin. Dün çok sevdiğim bir teyze aradı. Allah razı olsun yeni tanışmamıza rağmen arar, halimi hatrımı sorar. Çağırdığımda gelir. Sıkıntımı hafifletmeye çalışır bir nebze. Hani buyuruyor ya hadiste  “Mü’minin mü’mine olan yardımı tuğlaları birbirine yardım eden, sımsıkı örülmüş bir bina gibidir” buyurmuştur. Ebu Musa-el-Eşari Peygamber efendimizin bu hadisi irad ettikten sonra parmaklarını birbirine geçirdiğini rivayet ediyor.(Buhari K. Mezalim). İşte öyle hissediyorum bende onu. Beni tutan tuğlalardan sadece biri o. Allah ebeden ve daimen razı olsun inş. Diyor bir tanıdığım vardı eşine çok sabretti. iki çocuğuyla bomboş bir evde gazetelerin üstünde yattılar hep dedi. Sonra bir gün bir ses duymuş. "Kalk hadi Allah Sana rahmet etti" demiş. Sonra her şeyi oldu dedi. Allah ona rahmet etti gerçekten sabrının mükafatını verdi dedi. Yeterki Rabbim razı olsun. Geçecek tüm bunlar. Önemli olan isyansız ve O'nunla tamamlamak bu zorlu yolu. Yoksa yarın Ey kulum ben senden razı değilim dese ne ederiz. Halimiz nice olur. O razı olsun yeterki. Çekilenler bir yerde unutulur. Bu kambur yükü O'nun yardımıyla ve inayet eliyle taşıyoruz sonuçta. Elhamdülillah... 

Gittiği bir seminerde (ismini hatırlayamadım kimin olduğunun) anlatıyormuş konuşmacı. Bir talebem vardı. Göz kapakları kendiliğinden kapanıyordu ve kendisi kaldırıyordu demiş. Yürürken aniden kapandığı için insanlara, ağaçlara çarpabiliyormuş ve kimi kör müsün?! diyormuş. Göz kapaklarında kas hastalığı varmış. Bazen önemsemezsiniz bir göz kapağıdır halbuki ama onun sıhhatsiz oluşu bile zor gelir. O yüzden kalktığınızda şükredin, şükür secdesi yapın. Allah ım çok şükür bugün felç değilim, bugün hasta değilim diye dua edin kendinize demiş. Ne kadar doğru... Bir Fransız mütefekkiri: "Küçükken ayakkabılarım yok diye ağlıyordum, ayakları olmayan birini gördüm ve sustum ve halime şükrettim" diyor.  Hayatta bir şeyler ters gidince en güzeli kendimizden aşağıda durana, hali bizden kötü olana bakıp, şükretmek. Çünkü bizden daha iyi olana bakarsak nefis ve şeytan bizi farklı serzenişlere, isyanlara götürebilir Allah muhafaza.

Kumsaldaki ayak izleri gelir hep hatırıma böyle günlerde... Bilmeyeniniz yoktur belkide. Benim gibi tünelin sonundaki ışığı bekleyenlere hediyemiz olsun. 

Esselamü Aleyküm.


Adamın biri bir gece bir rüya görmüş: 


Upuzun bir kumsal boyunca yanında Allah ile yürüyormuş. Onlar yürürken tam karşılarındaki gökyüzünden de bir film şeridi gibi adamın hayatından sahneler geçiyormuş. Kumsal, adamın hayat yolu imiş sanki...Adam kumda iki çift ayak izi olduğuna dikkat etmiş... 



Bir çifti kendisinin bir çifti Allah’ ın. Hayatının son sahnesi de gökyüzünden geçtikten sonra adam,

kumdaki ayak izlerine boydan boya bir daha bakmış ve birden bir şey dikkatini çekmiş!



Hayat yolunun pek çok bölümünde kumda sadece bir çift ayak izi görülüyormuş ve adam dehşet içinde fark etmiş ki, ayak izleri, hayatının en kötü, en acı anlarında teke iniyor. 


Bu keşfi onu fena halde üzmüş ve Allah'a sormaya karar vermiş:

Allah'ım! Eğer sana inanırsam senin yolundan gidersem her zaman yanımda olacağını, her zaman yanı başımda yürüyeceğini buyurmuştun... 



Oysa, hayat yoluma bakıyorum. En zorlu, en kötü, en acılı anlarımda sadece bir çift ayak izi görüyorum kumda... 



Anlayamıyorum Rabbim, anlayamıyorum... Hayatın kolay günlerinde yanımda yürüyorsun da sana en muhtaç olduğum anlarda beni niye terk ediyorsun?



Rabbimiz nida etmiş. Ey kulum: 



Hayat yolundaki o zorlu sınav günlerinde yani en acılı, en kötü anlarında evet kumda hep bir çift ayak izi gördün. Fakat, dikkat et! Ayak izleri teke indiğinde derinleşiyor!



Çünkü; o sıralarda Ben, seni kucağımda taşıyordum... 


Kıssadan hisse gayet açık. Herkese sevgilerimi yolluyorum ve Rabbimden darda kalan tüm kullarına eman vermesini diliyorum. Hastalara şifa, borçlulara eda, dertlilere deva...Allah rızası için el-fatiha





19.2.11

Tramisu, On İkinci Deva ve Hamile Günlüğü' ne devam :)


ON İKİNCİ DEVÂ
Ey hastalık sebebiyle ibadet ve evrâdından (dua, zikir) mahrum kalan ve o mahrumiyetten teessüf (üzülen) eden hasta! Bil ki, hadisçe sabittir ki, "Müttakî (günahlardan haramlardan sakınan) bir mü'min, hastalık sebebiyle yapamadığı daimî virdinin sevabını, hastalık zamanında yine kazanır."  Farzı mümkün olduğu kadar yerine getiren bir hasta, sabır ve tevekkül ile ve farzlarını yerine getirmekle, o ağır hastalık zamanında sair sünnetlerin yerini, hem hâlis bir surette, hastalık tutar.
Hem hastalık, insandaki aczini, zaafını (zayıflık) ihsas (hissettirmek) eder. O aczin lisanıyla ve zaafın diliyle, hâlen (tavırla) ve kâlen (sözle) bir dua ettirir. Cenâb-ı Hak insana hadsiz bir acz ve nihayetsiz bir zaaf vermiş, tâ ki daimî bir surette dergâh-ı İlâhiyeye (Allah'ın huzuru) iltica (sığınma) edip niyaz etsin (yalvarsın), dua etsin.  -1- Yani, "Eğer duanız olmasa ne ehemmiyetiniz var?" Âyetin sırrıyla, insanın hikmet-i hilkati (yaradılış hikmeti) ve sebeb-i kıymeti (bir şeyin değerli oluşunun sebebi) olan samimî dua ve niyazın bir sebebi hastalık olduğundan, bu nokta-i nazardan (bir nevi) şekvâ (şikayet) değil, Allah'a şükretmek ve hastalığın açtığı dua musluğunu, âfiyeti kesb etmekle kapamamak gerektir.

1- "De ki: Duanız olmasa, Rabbim katında ne ehemmiyetiniz var?" Furkan Sûresi: 25:77. 
2-  Buharî, Cihad: 134; Müsned, 4:410, 418.

Herkese Selamün Aleyküm;


Zorlu günlerin ardından tekrar tekrar selamün aleyküm. Hastaneden çıktıktan kısa bir zaman sonra kız kardeşimden bulaşan grip, 5-6 günlük kuluçka evresinden sonra boğaz yanmasıyla başladı. Derken eklem ağrıları, baş dönmesi, mide bulantısı, kusma geceleri ateş hali,  sıtma ve aşırı öksürükte cabası. Allah'ım ben böyle bir grip görmedim. Kimseye bulaşsın istemedim özellikle de Hatice Büşra'ma... Malesef kızıma ve kayınvalideme hatta eşimin dayısına, kaynıma, eşime, doktoruma ve yardımcısına da bulaştırmış bulunmaktayım. 

Güzeller güzeli Mevlam dermansız dert vermesin. Hamdolsun hastalık nasip ediyor ve her inleyişimizde adını andırıyor. Bu yüzden ne kadar şanslıyım diye düşündüm. Aşırı öksürükten böğürlerim çok acıdı öksürdükçe miniğime birşey olur korkusu yaşadım ve bir kul olarak ne kadar aciz olduğumuzu bir kez daha anladım. Anne olarak sadece kızımı karnımda taşıyabiliyorum. Rabbimin vesilesiyle maddi, manevi benden besleniyor. Bir şey olsa ne yapabilirsin? Elimiz, kolumuz bağlı... Öte yandan hastalığımıza derman arıyoruz. Yine elimiz kolumuz bağlı. Şifamızı bekliyoruz. Kiminin şifası duadadır, kimininki ilaçtadır, kimininki de Rabbimizin doğal eczanesindedir bilemeyiz... Bize düşen Efendimizin (SAV) buyurduğu gibi şifamızı aramaktır.

Sürpriz bir şekilde başladı herşey, tıngır mıngır giderken birden  erken doğum riski, hareketlerin kısıtlanması vs. derken bugüne geldik elhamdülillah. Artık kocaman 7 ay yaşına girdi benim kızım ve 1.500 kg. oldu maşallah barekallah. Upuzun 7 ay bitti çok şükür. Bana nasip ettiği emanetini -tüm sorunlara rağmen- ancak koruyacak olan O'dur dedim.  Rabbime dayandım. Hala daha dayanmaktayım. İnş. 2 ayım kaldı. Sayılı zamanda bir türlü geçmek bilmiyor! 

Küçük hanımın kıyafetleri elden geçecek, eksikler belirlenecek,  yıkanıp, ütülenecek, çantamız hazırlanacak Allah'ın izniyle. Son ayımızda da inş. halılarımızı yıkamaya veririz ve temizliklerimizi hallederiz Allah'tan başka bir mani çıkmazsa! Kalan zamanımızda hazırlıklarla daha da hızlanacaktır tahminimce...Yeterki 2 ay daha dursun şu minik melek!

Allah'tan Hatice Büşra'nın gribi ağır geçmiyor. Çok şükür Rabbime. Malesef babaannemizde de benim gribimin aynısı seyrediyor. Evde bakıma muhtaç çocuk olunca kalan enerjimizi ona harcamaya çalışıyoruz. Rabbim inş. yardımcımız olsun, Şafi ismi hürmetine şifa eylesin.

Aslında kandil günü iyiydim fakat kendimi yorunca hastalığım tekrar nüksetti. Yani iyileştim deyip siz siz olun birden her şeye atılmayın. Gerçi bir bakıma atılmak durumundaydım o zaman. Hastalık elini, ayağını yavaş yavaş çekerken geriye baktıkça şükrediyorum bugünüme. En büyük zenginlik sağlık! Bunu tekrar tekrar anlatıyor Rabbim elhamdülillah. Sağlık olmadı mı hiç bir şeyin tadı yok. Sağlıklı oldu mu yediğin yemeğin tadı var, elindekilerin ayrı bir tadı var ama insanoğlu nankör vesselam bu halet-i ruhiyeden çıkınca çabuk unutuyoruz malesef. Dilerim Rabbim unutturmasın. 

Böyle deyince aklıma arkadaşın anlattığı şu olay geldi: Çok yakından tanıdığı iştahlı bir arkadaşı varmış. Lokantaya girmiş. Oranında piliç çevirmesi meşhurmuş. Demiş bana 2 piliç ama sırayla getirin soğuk soğuk yemeyeyim. O gelen piliçleri iştahlı iştahlı yerken gerilerde onu takip eden gözlerden habersizmiş. Hesabı ödeyeceği sırada bir el uzanmış " evladım demiş hesabını ben ödeyeceğim!" abi şaşırmış. Amca benim param var demiş. Yaşlı adam evladım demiş. Ben fabrikaları olan bir adamım fakat hastayım her şeyi yiyemiyorum. Sen tavukları yerken ben şurada bir tabak çorbayı içemedim. Öyle iştahlı öyle güzel yiyordun ki, senin yerinde olmak için tüm servetimi verirdim. Ben kendim alıp yiyemiyorum, bari seninkini ödememe müsade et demiş.

Kiminin parası yok yiyemiyor, kiminin parası var gene yiyemiyor... Rabbim cümlemize sağlık, afiyet nasip etsin inşallah.

***

Uzun zamandır canım tramisu istiyordu! Dışarıda satılanların içinde genelde likör oluyor ve tek dilimide bana çok pahalı geliyor. Ayrıyeten dışarıda çıkıp yemek daha zevkli e haliyle bende çıkamıyorum! Eşim alayım dese de dışarıdakilere güvenemediğimden ve hadi zor zahmet yapayım da doya doya yiyelim diye düşündüm. o kadar yaptım sonra bir güzel fotoğrafını çektim ve ilk dilimini kendim yedim :)) Tek acı olan yani hasta olduğum için ağzımda tat yok :( Bu yüzden ne yedim hiç bilmiyorum.

,

Hatice Büşra'dan önce bir hayli pasta yapıyordum. Tramisu da bunlardan biriydi. Yapmaya yapmaya insan unutuyor, elinin performansı bile düşüyormuş meğer. (Ben bunları yazarken Hatice Büşra'da yatağın içinde uyuyarak yuvaklanıp duruyor kuzucum benim:) ) Bunlarla ilgilenirken ve yapmak isteyipte yapamadıklarımı düşündükçe acaba iki bebekle hayat nasıl olacak diye de düşünmekten kendimi alamıyorum! Umarım doğumdan sonra en kısa zamanda her şeyimiz rayına oturur. Allah'ım yardım etsin bana ve tüm ihtiyacı olan kullarına....


Neyse lafı çok uzattım gene. Gelelim tarifimize... Tarif Portakal Ağacı Sevgili Hatice'ye ait :)



Malzemeler: 

  • 1 adet kakaolu pandispanya 
  • 1 çay fincanı sıcak su
  • 2 yemek kaşığı nescafe
  • 2 yemek kaşığı şeker
  • üzeri için kakao ve türk kahvesi
Kreması için:

  • 4 su bardağı süt
  • 1 yumurta
  • 3 kahve fincanı un
  • 3 kahve fincanı şeker
  • 1 pk labne peyniri
Yapılışı: 

  1. 1 çay fincanı sıcak suya; nescafe ve şekeri (yada 3'ü bir arada olabilir) katalım karıştırdıktan sonra pandispanyamızın iç yüzlerini ıslatalım.
  2. Kreması için; yumurta ve şekeri iyice çırpalım, unumuzu ilave edelim ve çırpmaya devam edelim. sütümüzüde yavaş yavaş ilave ederek topak kalmayacak şekilde çırpalım. 
  3. Orta hararetli ateşte sürekli karıştırarak muhallebi kıvamını alana kadar pişirelim. Muhallebimiz göz göz olunca ateşten alabiliriz. 
  4. Muhallebimiz biraz soğuduktan sonra labne peynirimizi ilave edip mikserle hızlı ayarında bayağı çırpalım.
  5. Kremanın yarısını pandispanyamızın iç kısmına dökelim ve yaydıralım. Pandispanyamızın diğer kısmını üzerine kapatalım ve kalan muhallebimizle her tarafını  kaplayalım. 
  6. Son olarak süzgeç yardımıyla pastamızın üzerini kakao ve birazda türk kahvesi ile kaplayalım. 
  7. Buzdolabında en az 4-5 saat dinlendirdikten sonra servis yapabilirsiniz. Tramisu bekledikçe daha lezzetli oluyor bana göre. O yüzden 1 gece bekletirseniz daha da güzel olacaktır.
NOTLAR: 

  • Sade  pandispanya ile daha hafif oluyor fakat ben kakaolu pandispanya ile daha çok seviyorum. 
  • Klasik ölçülerden kendi pandispanyanızla yaparsanız daha da tadına doyulmaz tramisunuz olur.
  • Kakao ölçüsünü vermedim çünkü üzerini ve yanlarını kaplarken ne kadar kakao gidiyorsa koyuyorum. Türk kahvesini ise bir çimdik kadar kendim serpiştiriyorum.
  • Ben pandispanyayı biraz fazla ıslattığım için (ıslatamadığım yerlerine tekrar nescafeli karışım hazırladım. Bu seferde biraz fazla ıslatmışım) keserken kremasıyla kakao görüntüsü birbirine bulaştı o yüzden görüntü için kusura bakmayın.





Bu arada yukarıdaki deva Üstad Hazretlerinin hastalar risalesinden alıntıdır. Bu kısmı çok hoşuma gittiği için paylaşmak istedim. Aslında hepsi ayrı bir şifa, ayrı bir derman. Normal zamanımızda devamlı yapıpta, hastalık zamanında yapılamayan (farzların dışında) ibadetler için ne kadar üzülsekte,  Rabbim öylesine merhamet dolu ki hastalığımız vesilesiyle yine yapmış sevabı veriyor. Yeter ki kul sabretmesini bilsin ve şekvaya düşmesin.

Nitekim ikinci devada: "...Evet, hastalıkla geçen bir ömür, Allah'tan şekvâ (şikayet) etmemek şartıyla, mü'min için ibadet sayıldığına rivâyât-ı sahiha (Efendimizden (SAV) dosdoğru rivayet edilen sözler) vardır.  Hattâ bazı sâbir (acı ve sıkıntıya katlanan) ve şâkir (Allah'a şükreden) hastaların bir dakikalık hastalığı, bir saat ibadet hükmüne geçtiği ve bazı kâmillerin (olgun, kemal sahibi) bir dakikası bir gün ibadet hükmüne geçtiği, rivâyât-ı sahiha ve keşfiyat-ı sadıka ( Allah`ın izni ile bâzı büyük insanlara Kur`ân`dan öğretilen, geçmişe, bugüne ve yarınlara âit mânevî keşifler) ile sabittir. Senin bir dakika ömrünü bin dakika hükmüne getirip, sana uzun ömrü kazandıran hastalıktan teşekkî (Kötü hâlini anlatarak şikâyet etme.) değil, teşekkür et.


 el-Elbânî, Sahîhu Câmii's-Sağîr, 256.

Geçenlerde okuduğum bir yerde de Allah bir kuluna rahmet etmek istediği zaman onu sıkıntıya düşürürmüş ve o kuluna dua kapısını açarmış diye bahsediyordu. Ne güzel bir nimet. Keşke o sıkıntılı anlarda bunu iyice görebilsek, unutmasak. Çünkü Rabbimiz duamıza icabet etmek istiyor ne mutlu! Hatta diyordu ki normal zamanımızda dua nafile ibadet hükmünde iken, sıkıntılı zamanlarda farz hükmündedir. Bu yüzden böyle anlarımızda bu fırsatı kaçırmamalıyız :)

Tüm bunlar birleştirildiğinde insanın hastalığına, düştüğü sıkıntısına binler şükür etmesi ve uyanık bir kul olarak pusuya yatmış şeytanın ağına düşmeden, şekva etmeden bu imtihanını tamamlaması en büyük nimettir. Evet O türlü çeşit bahanelerle bize cennetin kapısını aralıyor, fakat kul kendi elinin tersiyle ısrarla istemiyor. Allah öyle olmaktan hepimizi korusun inşallah. Nitekim "kuluna zulmetmez Mevlası, kulun çektiği kendi cezası..."

Rabbim cümle sıkıntıda olan kullarını rahmetinden ayırmasın inşallah. Herkese hayırlı pazarlar diliyorum :) Muhabbetle, sağlıcakla ve sevgiyle kalın... 

14.2.11

KUTLU DOĞUM VE MEVLİD KANDİLİ



Hayatın gayesi, yaratılışın mânâsı silinmiş, yok olmuştu. Her şey mânâsız başıboşluk ve hüzün örtülerine bürünmüştü.

Ruhlar bir şey bekliyor, bir nurun zulmet perdesini yırtmasını içten içe hissediyordu.

O vahşet devrinde kâinat ufkundan bir güneş doğdu. Bu güneş âhirzaman Peygamberi Hz. Muhammed Aleyhissalâtü Vesselam idi. Tarihin seyrini, hayatın akışını değiştiren bu eşsiz olay, dünyayı yerinden sarsan değişimlerin en büyüğü idi.

İşte insanlığın akıl ve kalbinde düğümlenen "Necisin, nereden geliyorsun, nereye gidiyorsun?" sorularını, düğümlerini çözüp kâinatın Sahibini ilân ve ispat edecek bir zatın teşrifi sadece insanların ruh ve kalbinde değil, diğer varlıklarda, hattâ cansız eşyada bile yansımasını bulacaktı.

Doğudan batıya bütün âlemin nurlara büründüğü, İlâhi değişimin tecelli ettiği o gece neler oldu neler?

Yahudi ileri gelenleri ve âlimleri kitaplarında daha önce rastladıkları işaret ve müjdelerin açığa çıktığını gördüler. Kimsenin haberi olmadan en önce onlar bu müjdeyi verdiler

O gece Yahudi âlimleri semâya bakıp "Bu yıldızın doğduğu gece Ahmed doğmuştur" dediler. (1)

Bir Yahudi ileri geleni Mekke'de Peygamberimizin doğduğu gece, içlerinde Hişam ve Velid bin Muğire, Utbe bin Rabia gibi Kureyş ileri gelenlerinin bulunduğu bir toplantıda,

"Bu gece sizlerden birinin çocuğu oldu mu?" diye sordu.

"Bilmiyoruz" diye cevap verdiler.

Yahudi, "Vallahi sizin bu ihmalinizden iğreniyorum!

"Bakın, ey Kureyş topluluğu, size ne söylüyorum, iyi dinleyin. Bu gece, bu ümmetin en son peygamberi Ahmed doğdu. Eğer yanlışım varsa, Filistin'in kudsiyetini inkâr etmiş olayım. Evet, onun iki küreği arasında kırmızımtırak, üzerinde tüyler bulunan bir ben var" dedi.

Toplantıda bulunanlar Yahudinin sözünden hayrete düştüler ve dağıldılar. Her birisi evlerine döndüğünde bu durumu ev halkına anlattılar. "Bu gece Abdülmuttalib'in oğlu Abdullah'ın bir oğlu doğdu. Adını Muhammed koydular" haberini aldılar.

Ertesi gün Yahudiye vardılar:

"Bahsettiğin çocuğun bizim aramızda dünyaya geldiğini duydun mu?" dediler.

Yahudi "Onun doğumu benim size haber verdiğimden önce midir, sonra mıdır?" dedi.

Onlar, "Öncedir ve ismi Ahmed'dir" dediler.

Yahudi, "Beni ona götürün" dedi.

Yahudi ile beraber kalkıp Hz. Âmine'nin evine gittiler, içeri girdiler.

Pegamberimizi Yahudinin yanına çıkardılar. Yahudi Peygamberimizin sırtındaki beni görünce, üzerine baygınlık geldi, fenalaştı. Kendine gelip ayıldığı sırada,

"Ne oldu sana, yazıklar olsun" dediler.

Yahudi, "Artık İsrail oğullarından peygamberlik gitti. Ellerinden kitap da gitti. Artık Yahudi âlimlerinin kıymet ve itibarları da kalmadı. Araplar peygamberleriyle kurtuluşa ereceklerdir.

"Ey Kureyş topluluğu, ferahladınız mı? Vallahi size, doğudan batıya kadar ulaşacak bir güç, kuvvet ve bir üstünlük verilecektir" dedi. (2)

Kâinatın Efendisini dünyaya getiren bahtiyar annenin henüz dünyaya gelmeden görüp gördükleri çok manalıydı..

Peygamber Efendimize hamileyken rüyasında, "Sen, insanların en hayırlısına ve bu ümmetin efendisine hamile oldun. Onu dünyaya getirdiğin zaman 'Her hasetçinin şerrinden koruması için bir ve tek olana sığınırım' de, sonra ona Ahmed yahut Muhammed ismini ver."

Yine kendisinden çıkan bir nurun aydınlığında bütün doğuyu ve batıyı, Şam ve Busra saray ve çarşılarını, hattâ Busra'daki develerin uzanan boyunlarını gördüğünü Abdülmüttalib'e anlatmıştı.(3)

Aynı gece Hz. Amine'nin yanında bulunan Osman ibn As'in annesinin gördükleri de şöyle:

"O gece evin içi nurla doldu, yıldızların sanki üzerimize dökülecekmiş gibi sarktıklarını gördük." (4)

Evet bu ulvî anı dile getiren Mevlid'in yazarı Süleyman Çelebi bütün bu hakikatleri şu beytiyle şiirleştirmiştir:

"Hem Muhammed gelmesi oldu yakın

Çok alâmetler belirdi gelmedin"

Rabiülevvel ayının 12. Pazartesi gecesi, yapılan hesaplamalara göre, Miladi takvime göre 20 Nisan'a denk gelen gece idi.

Dünyayı şereflendiren iki Cihan Serverinin üzerini o günün bir âdeti olarak bir çanakla kapattılar.

Araplara göre o zaman, gece doğan çocuğun üzerine bir çanak koymak ve gündüz olmadan ona bakmamak âdetti. Fakat bir de baktılar ki, Peygamber Efendimizin üzerine konulan çanak yarılarak ikiye ayrılmış, Efendimiz gözlerini gökyüzüne dikmiş, başparmağını emiyordu. (5)

Evet, bu işaret her türlü küfrün, zulmün, şirkin ve her türlü bâtıl inanç ve âdetlerin parçalanıp yok olması, imanın, nurun ve hidâyetin kâinatı aydınlatması için gönderilmiş bir Peygamber idi.

Aynı gece Kabe'de tapılmakta olan cansız putların çoğunun baş aşağı devrildiği görüldü.
Aynı gece Kisra sarayının beşik gibi sallanıp on dört balkonunun parçalanıp yerlere düştüğü öğrenildi.

Sava'da mukaddes tanınan gölün suyunun çekilip gittiği görüldü.

Bin senedir yakılan ve söndürülmeyen Mecusi ateşinin sönüverdiği müşahede edildi.

Bütün bunlar işaret ve alamettir ki, yeni dünyaya gelen zat ateşe tapmayı, puta tapmayı kaldırıp, Fars saltanatını parçalayarak Allah'ın izni olmadan kutsal tanınan şeylerin kutsallığını ortadan kaldıracaktır. (6)

İşte bu geceye Veladet-i Nebi gecesi diyor ve onun bütün kalbimizle, ruhumuzla her sene yeniden yâd edip kutluyoruz. Bütün kâinatla bu geceyi karşılayarak onun âleme teşrifine kıyam ediyoruz.

Getirdiği ebedi nura, açtığı saadet caddesine ve sünnet-i seniyyesine yeniden sımsıkı sarılmak ve Mevlid Kandilini vesile ederek ona yeniden bîatimizi, bağlılığımızı tazelemek ne yüce bir şeref ve ne büyük bir saadettir.

Yüce Rabbim bizleri sevgili Resulünün şefaatine nail eylesin.

(1) - İbni Sa'd. Tabakat, 1; 60.
(2) - A.g.e., 1:162-163
(3) - Taberî Tarihi, 2:125; İbni Sa'd. Tabakat. 1:102.
(4) - A.g.e., 2:126
(5) - İbni Sa'd. Tabakat, 1:102.
(6) - Bediüzzaman Said Nursî. Mektubat, s. 161-162


Kandiller nasıl değerlendirilmelidir?

Bütün kandil gecelerinde yapılabilecek ve yapılması gereken önemli bir takım afv ü mağfirete nail olma, ecr ü sevap kazanma, manevî terakki kaydetme, bela ve musibetlerden kurtulma ve rıza–i İlâhiye ulaşma vesileleri vardır ki, bunlardan bazılarını maddeler hâlinde kısaca ve toplu olarak yeniden hatırlamakta yarar var:

1. Kur'ân–ı Kerim okunmalı; okuyanlar dinlenmeli; uygun mekânlarda Kur'ân ziyafetleri verilmeli; Kelamullah’a olan sevgi, saygı ve bağlılık duyguları yenilenmeli, kuvvetlendirilmeli.

2. Peygamber Efendimiz (sas)’e salât ü selâmlar getirilmeli; O’nun şefaatini ümit edip, ümmetinden olma şuuru tazelenmeli.

3. Kaza, nafile namazlar kılınmalı; varsa o geceye ait nakledilen namazlar, onlar da ayrıca kılınabilir; kandil gecesi, özü itibariyle ibadet ve ibadette ihsan şuuruyla ihya edilmeli.

4. Tefekkürde bulunulmalı; “Ben kimim, nereden geldim, nereye gidiyorum, Allah’ın benden istekleri nelerdir” gibi konular başta olmak üzere hayatî meselelerde derin düşüncelere girmeli.

5. Geçmişin muhasebe ve murakabesi yapılmalı; ve şimdinin ve geleceğin plân ve programı çizilmeli.

6. Günahlara samimi olarak tevbe ve istiğfar edilmeli; idrak edilen geceyi son fırsat bilerek nedamet ve inabede bulunulmalı.

7. Bol bol zikir, evrad ü ezkarda bulunulmalı.

8. Mü’minlerle helalleşilmeli; onlarla irtibatımız cihetinden rızaları alınmalı.

9. Küs ve dargın olanlar barıştırılmalı; gönüller alınmalı; kederli yüzler güldürülmeli.

10. Kişi kendine ve diğer Mü’min kardeşlerine hattâ isim zikrederek dualar etmeli.

11. Üzerimizde hakları olanlar aranıp sorulmalı; vefa ve kadirşinaslık ahlâkı yerine getirilmeli.

12. Yoksul, kimsesiz, öksüz, yetim, hasta, sakat, yaşlı olanlar ziyaret edilip, sevgi, şefkat, hürmet, hediye ve sadakalarla mutlu edilmeli.

13. O gece ile ilgili âyetler, hadîsler ve bunların yorumları ilgili kitaplardan ferden veya cemaaten okunmalı.

14. Dini toplantılar, paneller ve sohbetler düzenlenmeli; va’z ü nasihat dinlenmeli; şiirler okunmalı; ilâhî ve ezgilerle gönüllerde ayrı bir dalgalanma oluşturmalı.

15. Kandil gecesinin akşam, yatsı ve sabah namazları cemaatle ve camilerde kılınmalı.

16. Sahabe, ulema ve evliya türbeleri ziyaret edilmeli; hoşnutlukları alınmalı; ve manevî iklimlerinde vesilelikleriyle Hakk’a niyazda bulunulmalı.

17. Vefat etmiş yakınlarımızın, dostlarımızın ve büyüklerimizin kabirleri ziyaret edilmeli; iman kardeşliğine ait sadakati yerine getirilmeli.

18. Hayattaki manevî büyüklerimizin, üstadlarımızın, anne ve babamızın, dostlarımızın ve diğer yakınlarımızın kandilleri bizzat giderek veya telefon, faks yahut e–mail çekerek tebrik edilmeli; duaları istenmeli.

19. Bu kandil gecelerinin gündüzlerinde mümkün olduğunca oruç tutulmalı.

Mübarek gecelerin ihyası ile ilgili özel bir ibadet mevcut değildir. Namaz, tilavet–i Kur'ân, dua gibi bütün ibadet çeşitleri ile gece ihya edilebilir... Mübarek gecelerde kılınan bazı hususi namazlar sünnette mevcut değildir; muteber bir rivayete de istinad etmezler. Bu, “O gecelerde namaz kılmak mekruhtur” anlamına gelmez. Teheccüd ve nafile namazları teşvik eden rivayetler çoktur. Bunların mübarek gecelerde yapılması elbette daha faziletlidir.” (Canan, Kütüb–ü Sitte, 3/289).

Kandil gecelerine ait olduğu kaydedilen namazları da ayrıca kılmakta ise bir sakınca yoktur; sevaptan hâli değildir

---

En Sevgiliye!
Ey nuru alemlere gark olmuş Efendim. Ey rahmet peygamberi, Ey doğduğunda bile ümmeti diye ağlayan Efendi (SAV). Ne güzel bir nebisin Yaresulallah. Rabbimin Habibim diye hitap ettiği, Mübarek Adını, Adının yanına yakıştırdığı Sevgili...
Ne kadar biliyoruz ki Seni? Ne kadar biliyoruz kıymetini? Hani birgün sahabe Efendilerimize: "Beni görmeden bana iman etmiş kardeşlerimi görmeyi çok isterdim" buyurmuşsunuz. Onlarda: "Biz Senin kardeşlerin değil miyiz" dediklerinde. "Sizler benim arkadaşlarımsınız, Benim kardeşlerim de beni görmedikleri halde bana inananlardır." buyurmuşsunuz. 
Bizler Seni görmeden Sevdik Efendim. Senin o güzel sesine hasret, o güzel gül yüzüne hasret, o güzel gül kokuna hasretiz... Bu ümmet Sana hasret Efendim. Bizlerde Seni görmeyi ne kadar isterdik bir bilsen. Canım, cananım, gül kokulum. Biricik Sevgilim. En Sevgilim. 
Bizler geceleri namaz kılmaktan ayakları şişen bir peygamberin, gündüzleri uyumaktan gözleri şişen ümmetiyiz! Namazlarını kaçırmayan bir neslin, dizilerini kaçırmayan torunlarıyız biz! Senin sözünden çıkmayan arkadaşların gibi olamadık biz. Onların o güzel aşklarının ne kadarı içimizde hani? Affet bizi ey Nebi!
Mısırdan Kuran ziyafetine katılan bir imam, kuran okumaya başlayınca tüm camidekiler ağlamaya başlamış. O da neden ağlıyorlar diye sormuş. Duygulandıklarını öğrenince de çok şaşırmış. Ben miras ayetlerini okuyordum demiş. Biz şekle, şemale takılı kalmış bir ümmetiz Efendim. Neden geçmiyor şu Kur'an kursaklarımızdan? Ezan okunduğunda neden titremiyor bu ten? Adın geçilince ne kadar yanıyor bu yürek? Senin o güzel sünnetlerinin ne kadarını yaşıyoruz biz? 
Hz. Ömer Efendimizin giydiği kıyafette 30 tane yama dururken, onlar öylesine israftan kaçınırken, sizler o zamanda yiyecek doğru dürüst birşey bulamazken, bizler bugün ne yapıyoruz? Bir giydiğimizi bir daha giymiyor, her çıkan modanın peşinden koşuyor, kurudu diye ekmekleri çöplere atıyoruz. Kimiz Allah aşkına biz? Bu durumda kardeşin sayar mısın bizi Efendim? 
Sen En sevilen kulsun Efendim. Sen alemlere rahmet olarak gönderilmiş peygambersin Efendim. Hasırın üstünde geçirmişsin mübarek ömrünü. Bugün bizlere gelsen, sıcacık döşeklerimizde yatıyor bulursun bizi. Güzel halıların üstünde görürsün bizi. Bunca rahatlığın içinde ne kadar ibadet ettiğimizi hiç sorma Efendim... 
Bir gün benim nam-ı celilim güneşin doğup battığı her yere ulaşacak buyuruyorsun. Bir söz versek kendimize. Bu günü  hayatımızın dönüm noktası belirlesek. Silkelensek şöyle. Rabbimize tövbe etsek. Senin nam-ı celilini yaymayı hedef edinsek kendimize. Kur'an ışığımız, Sen önderimiz, sünnetin pusulamız olsun. Bizi ziyarete geldiğinde sıcak döşeklerimizde yatarken değil, secdede aşk-ı ilahi için Senin için göz yaşı dökerken bul. Bu defa bu gözler Senin için ağlamaktan şişsin. 
Bizleri affet Efendim. İnş. Sana layık bir ümmet olmayı başarırız bir gün! 

*** Bir keresinde kutlu doğum programına katıldığımızda "Sevdim Seni Mabuduma" ilahisini dinlemiştik. İlahiyi okuyan arkadaşımız bir gece öncesi Efendimizi (SAV) rüyasında görmüş. Efendimiz (SAV) :  "bana sevdim Seni Mabuduma ilahisini söyler misin ben onu çok seviyorum buyurmuşlar." Arkadaşımızda rüyasında o ilahiyi söylemiş. Bende çok severim. Hepinize Gül kokulu kandiller diliyorum. Kandiliniz mübarek olsun. Efendimize layık bir ümmet olmak ümidiyle. Rabbim hepimizden razı olsun inşallah. 
Sevdim Seni Mabuduma


Sevdim seni Mabuduma, canan diye sevdim

Bir ben değil alem sana hayran diye sevdim

Evlad-ı iyalden geçerek ben ravzana geldim
Ahlakını methetmede Kur'an diye sevdim

Kurbanın olam şahı resul, kovma kapından
Didarına müştak olan yezdan diye sevdim

Mahşerde nebiler bile senden medet ister
Gül yüzlü melekler sana hayran diye sevdim...


İlahiyi dinlemek için tıklayınız.

12.2.11

Unutulmaz Bir Kahvaltı ve Dost' a Vuslat Var...

Esselamü Aleyküm...

Herkesin çocukluktan bırakmadığı bir arkadaşı vardır elbet. İlkokuldan bu güne kadar gönüldaş olduğum arkadaşım kendisi:) Arkadaşlıktan öte aslında bizimkisi, dostluk, kardeşlik... Canım o benim kısacası... Hayırhah olalım mı dedi bir gün. O da ne dedim. Anlattı. O gün bugündür öyleyiz işte çok şükür. Allah herkese öyle bir dost nasip etsin diyorum. En iyi zamanımda, en kötü zamanımda yanımda gördüğüm ve görmek istediğim, görmekten mutluluk duyduğum, göremeyince eksikliğini hissettiğim can dostum. 

Lisede başladı aslında arkadaşlığımızın temel adımları. Liseden sonraki çalışma hayatımızda biraz daha inşa etmeye başladık arkadaşlığımızı. Zaman zaman sınavlardan geçti bu dostluk. Rabbim nasip etti sonra tabir-i caizse gübrelendi dostluğumuz ve iyice kökleşti. Elhamdülillah! Birbirimizi Allah için çok seviyoruz! Çünkü O'nun sevgisi bizi birbirimize daha da bağladı!

Ne hayaller kurduk birlikte. Beni ailem hiçbir yere göndermezdi.Dolayısıyla ben pek gezemedim. Hiç bir yerlere gidemedim. Gittiğim sayılı yerlerde burnumdan gelmiştir. Evlendiğimizde eşlerimizde inş. anlaşırlar ve gelip gideriz diye hayaller kurduk sonra yıllarca. 25 yaşında evlendiğimde malesef canım arkadaşım Nevşehir'e yerleşmek durumunda kaldı eşi ve çocuğuyla.... Belki Bursa'ya döner diye ümit ederken, hesapta yokken 1,5 sene önce de Amerika'ya yerleşti. Nihayetinde Rabbimizin her daim bizler üzerinde başka planları olabilir. Bunu hesaba katmamıştık.

Birlikte ibadet yapmaktan ve dua etmekten çok hoşlanırdık. Canım kardeşim benim. Bazen ruhen kendimi çok yalnız hissediyorum. Hislerimiz, ruhumuz, düşüncelerimiz birbirine yakın biliyorum. O yüzden bazen içimdeki yalnızlığa ağlıyorum...

Katıldığım küçük bir konferansta yanarak canını Rabbi Rahimine teslim etmiş bir alimin hanımını dinleme fırsatım oldu. Öyle ki hayatlarını Allah'ın rızasına adayıp, israftan öyle sakınmışlarki şaşırmamak elde değil. Karı-koca evlilikleri boyunca hiç yalnız kalmamışlar. Küçücük kiralık evlerde yaşamışlar. Allah'ın karşısına dünya tapusuyla çıkmaktan haya etmiş ve hiç bir mülk edinmemiş, kazandıklarıda anca ailesine yetmiş. İnfakın gizli olanı makbuldür ya bu kısmını bilemeyeceğim. 19 Yıl kadar evli kalabilmişler sanırım ve karşılıklı hiç çay dahi içememişler. Rahmetli Mehmet Yurtseven abimiz hep eşine dermiş. Burada ne kadar birlikte olursak, orada o kadar ayrı kalacağız. Burada ne kadar ayrı kalırsak, orada o kadar çabuk birlikte olacağız. Çünkü , kişi sevdiğiyle beraberdir. diyerek Efendimizin SAV hadisini hatırlatmış. Benimde Sen geldin aklıma kardeşim. Onlarında bizim gibi cennette karşılıklı çay içme sözleri var birbirlerine. İnş. Rabbi Rahimim bizleri saliha kullarından eylesin, imanımızı, dini üzere sabit kılsın ve Efendimizin (SAV) sancağı altında buluştursun bizi. Cennet komşusu olacağız inş.tıpkı hayallerimiz ve dualarımızdaki gibi... Hz. Ömer'in dediği gibi... ümitle ümitsizlik arası olunmalı. Yoksa cennetliğim diye Haşa! demiyorum. Asla diyemem de. Bizimkisi bir dua, bir hayal.... Bir büyüğümüz cenneti isterkende dikkatli olun diyor. Firdevs cennetini isteyin diyor. O ana kadar hiç düşünmemiştim belkide. Şimdi Firdevs cenneti diyorum dua ederken...

Seni Rabbime emanet ediyorum kardeşim. Tüm hayallerimizle... İnş. bir gün yine yakın yerlerde ikamet etmek nasip olur. Seni çok özlüyorum.

Rebâh b. Rebî şöyle anlatıyor: "Peygamber (s.a.s.) ile birlikte bir savaşa çıkmıştık. Resulullah her üç kişiye bir deve vermişti. İki kişi deveye biniyor, üçüncüsü de deveyi çöllerde sürüyordu. Dağları inmekte iken Resulullah yanıma geldi. Ben o sırada yürüyordum. Bana: "Rebâh, yürüyorsun ha" dedi. "Ben deveden henüz indim. Şimdi sıra arkadaşlarımda", diye karşılık verdim. Daha sonra Hz. Peygamber (s.a.s.) arkadaşlarımın yanına geldi. Onlar hemen deveyi çöktürerek indiler. Yanlarına varınca bana: "Şu deveye bin ve geri dönünceye kadar da inme, biz seni takip ederiz," dediler." "Niçin", diye sordum. "Çünkü Resulullah senin için; "Doğrusu salih bir arkadaşınız var. ona iyi davranın," buyurdu" diye cevap verdiler." (Y. Kandehlevî, Hayatü's-Sahabe, III, 1086)

inş. sende öylesindir kadim dostum. Mevlam seni salih kullarıyla, şehitlerle, alimlerle haşr eylesin dilerim.

Geçen yaz arkadaşım Amerika'dan gelince Bursa'da Saidabat Köyünde, kadınların kurduğu bir derneğe gittik. Hatta o pazar günü biz evden çıkmak için hazırlanırken eşimin telefonu çaldı. Onunda en yakın arkadaşı ne büyük tevafuk ki Amerika'da. Arayan oydu! Nasılsın diyordu. Biraz konuştular meğer Bursa'ya gelmiş. Hayırdır dedi eşim. Hiç dedi geçerken uğradım! :)) Fesupanallah dedim o nasıl şey? Amerika nere? Bursa nere? Nasıl yani geçerken uğramış:) Şaka mı? Yoksa ciddi bir sorun mu var diye düşündük. Onuda bu güzel güne davet ettik....

Sonra öğrendik ki gerçekten geçerken uğramış:)  Afrika'da bir ülkeye gitmiş ve oradan dönerken mecburen Almanya aktarmalı dönecekmiş Amerika'ya. Almanya'ya gitmişken bari Türkiye'ye uğrayayım demiş. Bizde bayağı endişelenmiştik. Kötü bir şey mi oldu acaba diye.

Hatice Büşra Hanım o zaman 8. ayındaydı. Biz bahçede 3 bayan, eşim ve arkadaşıda derneğin içerisinde harika bir kahvaltı ettik. Hatta biz kahvaltı olayını öyle abarttık ki, onlar yediler, içtiler gezmeye başladılar. Biz hala sofradaydık :))) 


Kahvaltımızda:

- Tarhana çorbası
- Tereyağlı el açması Patatesli Gözleme
- Cevizli lokum, Köy Ekmeği
- Sahanda tereyağlı yumurta
- Kuymak
- Silor
- Tereyağ, peynir, yeşil ve siyah zeytin, kaymak, bal, ahududu reçeli ve çilek reçeli, salça, domates, salatalık ve demlik çay

Ne kahvaltılıkların tadına doyabildik, ne yöresel tatların. Hepsi tek kelimeyle enfesti ve kendi yapımlarıydı. Tereyağın, salçanın, hele ahududu reçelinin tadını anlatamam. O güzel rengi nasıl yakalamışlar müthişti. Siyah zeytini çok sevmem ama enfesti. Hele yeşil zeytin mmm ve bunların hepsi kendi mahsulleriymiş. Sunumları da yöreseldi, bizim çok hoşumuza gitti kısacası herşey. Hem muhabbet ettik, hem yedik. Kah güldük, kah ağladık. Tadına doyulmaz bir gündü. Tıka basa yedik ve o gün taaa gece yarısı acıktık :))

Yöresel lezzetleri silor'u ilk defa tattım ama her şey bol tereyağlı olduğu için benim damak tadıma silor ağır geldi. Arkadaşım silora ben kuymağa çalıştım :))  Tabaklarımızı sünnetledik yani ;)


O kadar yoğundu ki orası...Herkes dışarıda oturmak için sıra bekliyordu. Gelen geri dönüyordu. Misafirlerimiz Amerika'dan geldi ne de olsa ve eşim dışında hepimiz ilk defa buraya geldik. O yüzden Allah nasip etti ve birileri bize yer verdi :) Ara ara minik meleğimi de babasına sattık ve çok keyifli bir gün geçirdik. Tabii gecemiz tam bir trajediydi ama olsun. İnş. yine gitmek nasip olur!




Saidabat Köyü Kadınları Dayanışma Derneği' nin takdire şayan başarı öyküsünü, ortaya çıkış şeklini, derneğin yaptığı çalışmaları ve yardımları ayrıca o güzelim mekanı dolaşmak için sitesine buyrun :) Tavsiye edeceğim mekanlardan birisidir. 

İnsan yeter ki hayatta bir şeyi başarmak istesin. Hele ki o iş birde hayır işi oldu mu Rabbim muhakkak inayet elini hissettiriyor. 2002 yılında kurulmuş ama bina 2007 yılında inşa edilmiş. Emeklenmeden yürünmüyor. Bu güzel dernek Türkiye'de bir çok kadına da örnek oldu ve çoğu köylerde özellikle kadınlar kendi başlarına dernekler kurdu. Gelirleriyle durumu olmayanları evlendiriyorlar, sünnet ettiriyorlar, fakir öğrencileri okutuyorlar vs.

Rabbime şükürler olsun ki Bursa'da özellikle yardım derneklerimiz çoğalıyor. Birlikten kuvvet doğar hesabı yaşlılarımıza, evsiz çocuklarımıza, evinden kovulmuş mağdur kadınlara ne bileyim bu şekildeki ihtiyacı olan kardeşlerimize bugün kucak açan pek çok dernekler var. Kadınlar erkenden gidip kolları sıvayıp akşama kadar mantıdır, yemektir, kermestir koşturuyor elhamdülillah. Allah emeği geçenlerden ebeden ve daimen razı olsun dilerim. İşte benim Anadolu kadınım. Her işin altından kalkıyorlar evelallah. Etrafınızda böyle dernekler varsa hiç olmazsa ihtiyaç sahipleriyle dertleşmek için bile gidebilirsiniz. Onların yaralı ruhlarını kadife seslerinizle okşayabilirsiniz. Bugün ziyaretimize gelen çok sevdiğim bir teyzem, ben o derneğin yüzü hürmetine şifa buldum dedi. Haftada bir gün gidiyormuş ve salata için 2 çuval havuç rendeliyormuş. Günde ihtiyacı olan kaç kişiye Allah razı olsun yemek veriyorlarmış. Kaç ay önceden bana geldiğinde oturduğu yerden doğru dürüst kalkamıyordu. Doktoru fizik tedavi önermiş ve maşallah gerek kalmamış. Bu da Rabbimin ayrı bir lütfu oradakilerin yüzü hürmetine...

Sağlığı yerinde olup, elinde imkanı olan kardeşlerime öyle özeniyorum ki... İmkan olsa da keşke bizde bu yollarda koşturabilsek. Allah'ım ölmeden nasip etsin. Gerçekten hicranla dileniyorum bunu. İki küçük kızla ne nasıl olacak bilemiyorum... Rabbim önce sağlık afiyet versin. Hayırlı uzun ömür versin. Sonrası inş. bir gün gelir diye umut ediyorum. Yeter ki O nasip etsin.

Geride yaşanmış bir ömür sahifesi bırakırken en azından birkaç yaprağında böyle hayır işlerinde koştuğumuzu gösteren "kayıtlar" olsun. Bir insandan Allah razı olsun sözünü işitmek dünyalara bedeldir herhalde. O ihtiyaç sahibindeki mutluluğu görmek. Bu dernekleri geçtim acaba çocuk esirgemeye, darülacezeye kaç kere gittik? Onların o hüzünlü, buruk gönüllerini kaç kere okşadık? Hadi gitmesekte acaba kaç kere el açıp dua ettik? Allah ım cümlesine yardım etsin. 

Laf lafı açtı. Çok uzattım. Hakkınızı helal edin. Hepinize mutlu hafta sonları dilerim....