30.6.08

SİNEĞİNDE BÖYLESİ:)))

Vallahi böyle sinekde ilk defa görüyorum:)))

25.6.08

KAHVALTI SOFRASI, GÜVEÇTE MANTARLI SUCUK VE BİR PAYLAŞIM...

Arkadaşlar hepinize merhaba:)
Bugün iş yerime kuzenim (halamın kızı) Fahriye ile kız kardeşim Fahriye geldi:))) Yanlış yazmadım ikisinin adıda Fahriye. Aralarında 2 ay yaş farkı var. Önce halamın kızı doğduğu için rahmetli babaannemin ismini koymuşlar sonra bizim Fahriye doğuyor ve babamda kendince annemin adını koyarım hesabını yaptığı için gidip nüfus cüzdanını çıkartıveriyor kardeşimin:))) Herkes şaşırıyor tabii ama zamanla alıştık. Nedenini soruyorlar bu hikaye her defasında tekrarlanıveriyor:) Tabii ikisi birbirine kısaca kardeş diyorlar:))) Oda ayrı bir komedi. Birlikte büyüdükleri için klasik kavgalar, saç yolmalar, birbirini ısırmalar yaşanırdı :) Halamla, annem her defasında yapma yavrum o kardeş, yapma kızım bak o kardeş, cicii :))) Sonuç şuanda birbirlerine isimleriyle hitap edemiyorlar bile :)
Aslında o minicik kafalar bomboş bir kaset gibi. Çocukların yanında konuşulanlara dikkat etmeli insan. Yaptığı hareketlere vs. Çünkü onlar öyle bir gözlemliyorlar ki herşeyi teeek tek kaydediyorlar. Bu noktoda da ailelerin yavrularına ve dahi çevredekilerinin onlara iyi örnek olmaları gerekir. Önceden değil ama şuanki nesil bence daha da bir bilinçli çocuk yetiştirmede.... Siz ne dersiniz? Tabii bu konuları anne olanlar daha iyi bilirler:)
Bu sofrayla bu kızların ne ilgisi var şimdi dimi:) Fotoğraflar kız kardeşimin cep telefonundaydı ve ancak aktarma fırsatı bulabildik. Bu sofra tam 2 hafta önce çekildi:) Canım kardeşim bende cuma, cumartesi kaldı ve pazar gitti. Onun hakkını ödeyemem sanırım. Rabbim ebeden razı olsun inşallah. Canım kardeşim Rabbim seni bahtından güldürsün inşallah. Cuma, cumartesi temizliklerimi falan yaptığı için kardeşim pazar günü eşimle ikisine güzel bir kahvaltı hazırlamak istedim. Tabii birlikte edilen tek kahvaltı pazar olduğu için ayrı bir özeniyor insan.
Kahvaltıda normal kahvaltılıkların dışında patates salatası, pazılı börek, bahçemizden koparılmış mis gibi şeftaliler vardı. Yemekname dergisini bilmeyeniniz yoktur sanırım. Aylık severek takip ettiğim bir dergidir. Emeği geçen herkese buradan teşekkür ederim. Derginin bir sayısında beyaz peynire çörek otu ve zeytinyağ eklemişler. Bizimde kahvaltımızda vazgeçilmez bir yere sahip oldu bir defa denedikten sonra.... veee son olarakta güveçte mantarlı, domatesli, biberli, birazda tereyağlı sucuk:) Eşimle balayına Bolu-Abant'a gitmiştik. Harika bir yer. Umarım yolunuz düşer... Rabbim ne güzelde yaratmış. Nasılda herşeyi birbirine yakıştırmış elhamdülillah... Ağaçlar çok olduğu için her restourantta hamak zevkine erişebiliyorsunuz. Alabalık çiftlikleri meşhur olunca kiremitte yemek zevki kaçınılmaz oluyor. Kiremitte kaşarlı mantar ve alabalık yemiştik ve evimize dönerkende 1 kg. alabalık aldık zaten mübarek max 15 dk piştiğinden eve geldiğimde pratik bir yemek olmuştu bize.
Orada gördüğüm kaşarlı mantarı biraz değiştirdim.
Malzemeler:
  • 1 orta boy domates
  • 1-2 çarliston biber
  • 5-6 adet mantar (sapları ayrılmış ve yıkanmış)
  • 1 çorba kaşığı tereyağ
  • Dilimlenmiş birkaç sucuk
  • rendelenmiş kaşar

Yapılışı:

Fırınımızı 170 dereceye ayarlayalım. Kiremitimize mantarların şapka kısımlarını ve dilimlenmiş saplarını yerleştirelim tereyağını mantarların üzerlerine paylaştıralım. Fırınımızda ters-yüz yaparak 10 dk kadar pişirelim. Sucuklarımızı mantarların üzerine koyalım ve onlarıda arkalı önlü biraz pişirelim ve en üstüne küp küp doğradığımız domates ve biberlerimizi serelim. Bu şekilde de biraz pişirdikten sonra en üstüne rendelenmiş kaşarlarımızı ekleyip, kaşarlar eriyene kadar pişirelim.

Not: Eğer sucuk ağır gelir derseniz eklemeyebilirsiniz. Sadece kaşar ve mantar da ayrı bir güzel oluyor. Tavsiye ederim. Fotoğraf makinem hala yok bunlarda telefonla çekildi malesef pek güzel çıkmadı:( Bana dua edinnnnnnn ben fotoğraf makinesi istiyom yaa. Kocacım duyuyon mu:))))

Afiyet olsun :)

Bu arada sizlerle okuduğum ve çok hoşuma giden bir yazıyı paylaşmak istiyorum. Aranızda sızıntı dergisini okuyan var mı bilmem. Sızıntı aylık ilim ve kültür dergisi olmakla beraber içerisinde çok güzel bilgiler var. Mayıs ayının dergisinde "Anne - Çocuk Arasındaki Bağ", Dr. Hasan AYDINLI tarafından güzel bir yorum ile kaleme alınmış. Dergiye abone değilseniz olmanızı tavsiye ederim. Pişman olmayacaksınız inşallah:)

***

Anne ile bebek arasında o kadar mükemmel bir bağ vardır ki, bu bağ sayesinde bebekler, yüzlerce kişi arasından annelerini tanıyabilir; onlarca ses içerisinde annelerinin sesi ile sakinleşebilir. Anneler de çocuklarının ağlamasına ve çıkardığı ses şekline göre ihtiyaçlarını hisseder. Bebeklerin acıkması, korkması, canının yanması esnasında çıkardığı sesler, annelerde farklı reaksiyonlara sebep olur. Kısacası anne-bebek arasında oluşan bu insiyakî rabıta, anne karnından hayata uzanan bir köprü vazifesi görür. Bebekler bu vesile ile aileyi, çevreyi ve hayatı tanırlar. Bu köprünün sağlam olması ve zamanında inşa edilmesi mühimdir.

***

devamı için tıklayınız

Okumaya vaktiniz yoksa sızıntı dergisinin sitesinden her yazının sesli veriyonunu dinleyebilirsiniz.

Bugünde inşallah Rabbim Milli Maçta Aslanlarımıza yardım etsin. Onları korusun, inayet elini eksik etmesin mevlam. Amin...Hep birlikte dua edelim...

BEYTİYE

20.6.08

Bu zafer futbolla değil, 70 milyonun duasıyla kazanıldı

Bosna, penaltıları dualarla ağlayarak seyretti
Avrupa Futbol Şampiyonası çeyrek finalinde Hırvatistan ile karşılaşan Türkiye'nin penaltılarla rakibini saf dışı bırakması Bosna Hersek'te çılgınca kutlandı
Üç farklı etnik kimliğin yaşadığı Bosna Hersek'te Hırvatlar'ın sokakları süsleyip Türkiye'ye karşı zafer kazanacağı beklentileri Boşnakların, Türkiye maçına daha yoğun ilgi göstermesine sebeb oldu. Özellikle savaş sonrası Hırvatistan'dan getirilen Hırvat aileler sebebiyle yüzde 60'ı Hırvat olan Mostar kentinde yoğun güvenlik önlemleri alan Bosna polisi herhangi bir taşkınlığa izin vermemek için Mostar'a 2000 polis takviyesi yaptı.
Başkent Saraybosna'da tüm kafe, otel ve lokantalar maç için kimi yerde dev ekranlar kurup müşteri çekmeye uğraştı. Boşnakların maçın başlayacağı saatlerde üzerlerinde ay yıldızlı formalarla Türkiye'ye büyük destek verdikleri gözlendi. Kimi yerde Boşnak, Hırvat beraber maç seyreden Bosnalılar maç anında heyecanla destekledikleri takımı alkışladılar.
Maçın 119. dakikasında gelen gol ile büyük bir üzüntü yaşayan Boşnaklar, hüzünlü bir şekilde ayrılmak üzere kalktığı anda Semih Şentürk'ün uzatmaların uzatmasında attığı gol ile çılgına döndüler. Penaltı atışları sırasında ellerini kaldırıp dua eden Boşnaklar sonucun Türkiye lehine olması için adeta yalvardılar.
Bazı camilerde Boşnak imamlar cuma hutbesinde Türkiye'ye lehine cemaatten dua isterken Boşnak esnaflar ve taksiciler Türkiye bayrakları ile işyerlerini ve arabalarını süsledi. Boşnaklar 1992-1995 savaşında kendilerine büyük acılar veren Hırvatların, Türkiye tarafından elenmesini gece geç saatlere kadar kutladılar. "Türkiye Türkiye" tezahüratları ile ana cadde ve sokaklarda geç saatlere kadar maçı kutlayan Boşnaklar, sırada Almanya'nın olduğuna, onların da geçilmesi ile Türkiye'nin şampiyon olacağına inanıyorlar.
Cihan mikrofonlarına konuşan Türkiye'den gelmiş Türk misafirler, "Burası İstanbul mu, Saraybosna mı anlamadık" diyerek Boşnakların Türkiye sevgisi karşısında şaşırdılar. Bir futbol maçının 90 dakika dışında ne kadar anlamlı olduğunu Saraybosna'da yakından hisseden Türk misafirler, yaşadıkları coşkuyu geri döndüklerinde her yerde anlatacaklarını ifade ettiler.
MAÇIN NOTU 119 dakika boyunca sıkıcı bir filmi andıran karşılaşmanın finali adeta oscarlık oldu. Üzüntü ile sevincin son 3 dakika içinde gerçekleştiği mücadelede sonucu penaltılar belirledi. Hatalı gol yiyen Rüştü, son penaltıyı kurtararak kendini affettirdi.
NOT: yazılar zaman gazetesinden alıntıdır...
Hırvatların maç öncesi ve sonrası yaptıkları taşkınlıkları ise kendi kapasitelerini ortaya koydu. Aşırı alkolün etkisiyle Türk kardeşlerimize taşkınlık yapmışlar. Ne kadar iğrenç ötesi davranışlar... Onları kınıyorum. Futbolcularının ise gururlu mimikleri sahada taraftarların bizlere çektikleri yuhlar... milli marşımız okunurken özellikle... Bunlar ayıp değilde nedir arkadaşlarım? Bizim aslanlarımız ise ne kadar saygılıydılar hani övmek gibi olmasın:) Onlar maç sonunda göz yaşlarına boğulunca aslancıklarımız teselli bile etti:) İşte Türk asaleti. Taraftarlarımızın coşkusu ise muhteşemdi. Bizlerin gerçekten böyle bir galibiyete ihtiyacı vardı. Rabbimin inayet elini sizde hissettiniz öyle değil mi? Çok duygulanıyorum. bize ne kadar haksızlık, taşkınlık yapsalar Rabbim Türk halkının dualarını geri çevirmedi elhamdülillah. Pen altılar atılırken canım aslan kardeşlerim, sıralanmışlar dua okuyorlardı. O kadar sevindim ki. Sonuna kadar biz Rabbimize sığındık ve mücadelenin zaferini bu şekilde yaşadık. Çok şükür...
Hırvatları zaten sevmiyorum. İçlerinde muhakkak iyileri vardır onlar istisna... Bosna-Hersek'e gittiğimizde onların müslümanlara yaptıkları iğrençlikler beni onlardan soğutmaya yetmişti zaten ki maçtada kalitelerini (!) ortaya koydular!!! Neyse tam bitirirken bende konuyu gerçeyeyim :)
Maçta uyuyakalmışım o kadar yorgundum ki. Eşimin kahkahalarına uyandım. Korktum resmen:))) Eşim öyle çok kahkahayla gülmez:) Sonra bende kalktım o son can alıcı dakikaları izlemiş oldum çok şükür. Zaten yine okuya okuya uyumuştum :))) Aynı şekilde uyanıncada okumaya devam ettim:)
Haydi Türkiye aynı zafer Almanya maçında da gelsin!!!!
Türkiyeeeeeeeeeeeeeeeeeeee! Türkiyeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeee! :))

18.6.08

Pazar Sabahı Savaşları Lütfen okuyun...

Arkadaşlar şu aralar yoğunum. İnş. en kısa zamanda uğramaya çalışacağım sizlere... Mailime gelen bir yazıyı gönderiyorum size. Hal-i ruhiyetimize tercuman olmuş adeta bu yazı. Allah'a emanet olun görüşmek üzere...
***
PAZAR, GELMESİ iple çekilen bir gün. Çünkü pazar dinlenme günü. O gün öğleye kadar şöyle keyifle yatılacak. İş yok, güç yok. Ne dışarda çalışan insanlar için, ne de evde çalışan hanımlar için. Hafta içinin yoğun temposundan sıyrılma günü o gün. Pazar günü stres atma günü. Yorgunlukların, gerginliklerin atılacağı, haftaya dinç ve dinlenmiş olarak başlanacak biricik gün. Pazar tüm ailenin şöyle bir araya geldiği bir gün. Okullar kapalıdır. Çoğu işyerleri de öyle. Kimi evlerde evin çocukları yalnızca pazar günü babaları ile birlikte oluyorlardır belki de. Anne de çalışıyorsa buna anneyi de katmamız gerek.
Pazar günü bütün aile bireylerinin bir masa etrafında toplanıp kahvaltı ettiği biricik gün. Acaba, kaç aile pazar hariç sabah kahvaltısını evde yapıyor?
Pazar kendimize vakit ayırdığımız en önemli gün, kendimizle başbaşa kalabileceğimiz hayatı başka bir açıdan yaşayabileceğimiz nadide bir gün, beri yandan ailelerin ençok kavga ettikleri gün de pazar günü. Bunun nedeni herkes evde de ondan denilebilir. Ancak bu bir çelişkidir. Hem aile pazarı dört gözle beklerken, bir araya gelip birlikte hayatı bir gün bile olsa yaşamayı hayal ederken kavga edilir? Sonra bir araya sıkça gelmek, bir zamanı paylaşmak kavga sebebi ise aradaki ilişki de ciddi şekilde sorgulanmalı değil mi?
Pazar günü günler içinde seçkin bir yere sahip. Gelmesi dört gözle bekleniyor, doğru. Beri yanda pazar günü insanların en huzursuz günü. İnsanların canı en çok pazar günü sıkılıyor. Pazar günü insanların yataktan en yorgun kalktıkları gün. İnsanların en çok baş ağrısı çektiği gün yine pazar günü. Pazar en umutla beklenilen, umutların gerçekleştirileceği gün olarak hayal edilirken, nasıl olupta birdenbire en mutsuz yaşanılan gün oluverip çıkıyor?
Aslında sorun oldukça basit. Bereketli bir gün en bereketsiz gün olacak şekilde yaşanıyor. Hayatın bereketi, hayatı ve kainatı yaratan Yaratıcının belirlediği irade ettiği ritimde yaşamakta saklı. Pazar günü saat 10'da kalkan bir aile düşünelim. Güneşten 3 saat sonra hayata başlıyor bu aile. O zamana dek gezegende binlerce varlık çoktan hayatın içine dalmış bir durumda. Hayatın ritmi de güneşin ritminde saklı. Güneşe gözlerimizi kapatarak yaşadığımız 3 saat sonrası hayatı yakalamak zor. Pazar günü yaşanılan mutsuzluğun, gerginliğin, huzursuzluğun, baş ağrılarının, bedende hissedilen yorgunluğun, başın sepet gibi olmasının, evdeki kavgaların. İsteksizliğin, çocukların baba bizi dışarı götür diye tutturmasına rağmen babanın kolunu kıpırdatacak gücü bulamamasının ve isteksizliğinin, ardından da koltuğa yapışıp kalıp her akşam gibi yine TV seyretmesinin yegane sebebi sabah geç kalkması.
Uykuyla ilgili çok sayıda yapılan bilimsel çalışmalarda varılan en önemli sonuç şu: Uyku zamanı, güneşin ritmine göre ayarlanmalı. Beyin güneş doğmadan önce çalışmaya hazır halde olmalı. Yani beyni kullanan kişi uyanmış olmalı. Uyku bedenin ve özellikle beynin dinlenebileceği zaman. Fazla uyumakla dinlenme arasında ise hiç bir ilişki yok. Yani pazar günleri 'şöyle iyi bir uyku çekelim ve dinlenelim' ifadesi kesin bir kendini aldatmaca. Çağdaş yaşamın bize sunduğu büyük bir hile, yalancılık, içimde bir his çağdaş yaşam bizi uyutuyor diyor.
En sağlıklı uyku güneş doğmadan önce uyanmakla elde edilebiliyor. Güneş doğduktan sonra uyunulan her bir uyku saati dinlenmek yerine yorgunluk, halsizlik. Hatta psikolojik olarak depresif bir ruh hali. Çökkünlük. İsteksizlik getiriyor. Uyku laboratuvarlarında yapılan çalışmalarda, güneş doğumundan sonraya sarkan uykunun "REM" denilen bir dönemi uzamış görünüyor. Bu da 'beyin ödemi' denilen bir durumun ortaya çıkmasına vesile oluyor. Beyin hücreleri arasında sıvı birikimi oluyor. Yani beyin şişiyor ve genişliyor. Bu ise hücrelerin normal işleyişine mani oluyor. Beynin kimyasal işleyişi bozuluyor. Bu yüzden insanlar pazar veya başka bir gün, gün doğumundan sonra uyandıklarında baş ağrısı, yorgunluk, isteksizlik gibi belirtiler yaşıyorlar. Bu ise tam olarak depresyona uyuyor. Yani pazar günü insanlar dinleneceğim beklentisiyle çağdaş yaşamın oyununa gelerek geç kalkıyorlar ve depresyona giriyorlar. Bu çok önemli bir çelişki. Çökkün ve gergin bir ruh hali içinde geçirilen pazar günü tam bir felakete dönüşüyor. Gerginlikle aile bireyleri birbirlerine daha agresif, tahammülsüz oluyorlar. İşte pazar günü kavgalarının nedeni aile bireylerinin evde olması değil, güneşten sonra uyanmak ve güne bereketsiz başlamak. Pazartesi günü insanların işe, okula gitmek istemediğini bilirsiniz. Hatta 'pazartesi sendromu' deniyor buna. Bunun sebebi pazartesi gününün işe, okula başlama günü olmasından değil. Pazar günü insanların güneşten sonra hayata başlamaları, pazar günü insanların güneşten sonra hayata başlamaları, pazar gününü depresyonla geçirmeleri, bunun pazartesiye sarkması. Artık ben 'pazartesi sendromu' ifadesi yerine 'pazar sendromu' ifadesini kullanıyorum.
Hayatı yaşamak bir sanat. Bazen ufak bir nokta büyük şeylere maloluyor. Ne zaman uykudan uyanacağımızı bilememek hayatı zehir edebiliyor. Verimli geçebilecek bir günü depresyonda yaşamamıza yol açabiliyor.
Hayatı nasıl yaşayacağımız konusunda önümüze çeşitli tercihler sunulur. Önümüzde nereye gittikleri anlaşılmayan sayısız yollar var. Her yol ise bir tercihi gerektiriyor. Tercihleri ikiye indirgemek mümkün. Ya Yaratıcının istediği tarzda yaşayacağız yada nefsimizin istediği tarzda. Kâinatın, içindekilerinin ve bedenimizin yaratıcısı birlik ve ahenk güderek yaratıyor. Ve bizden yapmamızı istediği şeyleri bu ahengi gözeterek istiyor. Bedenimizin çalışma prensipleri ile kainatın çalışma prensiplerini Yaratıcı bilebilir. Yaratıcının istek ve arzularını ise en iyi anlayan ve uygulayan Hz. Peygamber (s.a.v.) olmuştur. O ahenkli yaşamış, en doğru yaşamıştır. Bir gün bile Hz.Peygamberin güneşten sonra uyandığını sanmıyorum. Bir gün bile doğumundan önce uyanıp güneş iyice doğmadan tekrar Hz.Peygamberin uykuya yattığını sanmıyorum. O'nun bir gün bile gün doğumunun seyrini kaçırdığını hiç sanmıyorum. Ve O'nun gün doğumuna bir gün bile Rabbi adına bakma dışında tefekkür ettiğini hiç sanmıyorum.
O hayatı gerçekten yaşıyordu. Çünkü Rabbinin istek ve emirlerine tam uyuyordu. Yaşadığı hayat kainatla kainatın düzeni ve ritmiyle, bedeniyle ve bedeninin düzen ve ritmiyle tam tamına uyuyordu. Hayatımıza katacağımız O'nun tek bir sünneti hayatımızı aydınlatabilir. O'nun herbir sünneti hayatımıza anlam katar. Nefsimizin önümüze koyduğu kof ve yalan isteklerden yakamızı sıyırıp hayatı bize kolaylaştırır. Pazar günü geç kalkmak gibi. Bu davranış nefsimizin hoşuna gidiyor. Sanki bedenin lehine imiş gibi hissettiriyor nefis. Hz.Peygamberin (s.a.v.) sünneti ile gün doğmadan kalkmak ve yatmak ise hayatımıza anlam katıyor.
Yarın hayata kim önce başlayacak? Akılsız ve şuursuz güneş mi? Akıllı ve şuurlu olduğumuz halde zaman zaman aklımızı kullanmakta zorlanan bizler mi?
Yarın önemli bir sınama günü. Geç kalkmayın, hayata geç kalmayın.
MUSTAFA ULUSOY

15.6.08

Türkiye 3 - Çek Cumhuriyeti 2 :))

Mazinde bir tarih yatar
Yaşa Tükiyeeeeeeeeeeeeee!!!!
Ne mutlu seni sevene
Yaşa Türkiyeeeeeeee!!!!
Lalllalala lalal lala laaaaaaa
La laaaa la lala laaaaaaaa :))))
Arkadaşlar maç izlemekten nefret eden biri olarak -dün akşam sırf eşime eşlik etmek niyetiyle- bir demlik çayla birlikte çerezlerimizi hazırladım. Eşimin yanına oturdum. Ben izlerken tabi bazı şeyleri bilmediğim için o denen öyle, bu böyle olursa ne olur, şimdi ne olacak diye eşime bir taraftan soru soruyorum:))) Oda napsın mecburen cevap veriyor:)
STV kanalında çıkan "Ölümsüz Kahramanlar" adlı şehitlerimizin şehadet mertebelerini anlatan programı pazar günleri kaçırmamaya özen gösteriyorum. Bilmiyorum aranızda izleyen var mı. Canım Allah'ım tüm şehitlerimize gani gani rahmet eylesin inşallah. Ailelerinede sabırlar ihsan eylesin. Maç arasında açtım zaten bitmek üzereydi. Sonra bende oturup kaldım eşimin yanında 2. yarıyı izledim her golde çığlık çığlığa seviniyoruz:)) Erkeklerdeki bu maç tutkusuna anlam veremezdim ay meğer ne heyecanlıymış:))) Bundan sonra milli maçları izleyebilirim sanırım :)
Eşim diyor dua et yenelim. O kadar heyecanlıyım ki ayetel kürsi duasını okuyorum sürekli ekrana üflüyorum:))) Eşime sende okusana diyorum artık dua etmeye başladık hep umutluydum :)) veeeeeeeeeee 3 - 2 yendik oleeeeeeeeeeeeeeey:))
Eşimle diyoruz şuan sadece biz ne dualar ettik, birde diğer edenlerle birlikte dua sesi nasıl yükselmiştir inş. göklere... Heleki aslanlarımızın anneleri diyoruz nasıl dua etmişlerdir onlara :)
Ülkemizin adı tüm dünyaya hep güzelliklerle, iyiliklerle duyurulur inşallah. aminn diyelim hep birlikte... Temsil çok önemlidir ya hani. Onlarda bizleri öyle güzel temsil ettiler işte :)
İnsanlar dışarılara hücum etti. Sabah 3:30'da yattığım için o saatte dahi korna sesleri geliyordu. Silah sesleri vs. insanoğlu olarak her şeyi abartmayı seviyoruz malesef. Umarım sevinç nidalarından kaza kurşunlarına uğrayan olmamıştır...
Hepinize mutlu, huzurlu, bereketli haftalar dilerim arkadaşlarım. Allah'a emanet olun inşallah...
BEYTİYE

12.6.08

EVİMİZDEN BURSA MANZARALARI, ÇARDAK & MANGAL KEYFİ VE HERSE

Herkese merhabalar:) Dün nihayet bir arkadaşımızın fotoğraf makinesini ele geçirdim ve çarşamba günleri bahçede yaptığımız geleneksel mangal merasimlerinden birini birkaç fotoğrafla kareleme imkanımız oldu elhamdülillah:) Şu aralar en çok istediğim şey bir fotoğraf makinemim olması....İnsanoğlunun istekleri hiç bitmiyor...
Böyle deyince aklıma bir ablamız geldi... Eşinin arabası varmış ama kendiside çok aktif biri olduğu için araba istiyormuş. Eşide araba alamayız diyormuş hep... Oda ben senden istemiyorum ki, Rabbimden istiyorum deyip, gülüşüyorlarmış:) Sonra birgün bu ablanın eşinden, alış-veriş yapan bir müşterisi işleri ters gittiği için borcunu ödeyemeyeceğini, borcuna karşılık da arabasını almalarını istemiş :) Kimse kimsenin kötü olmasını istemez elbet ama hayat tevafuklar ve güzelliklerle dolu. O yüzden neyin nereden geleceği belli olmuyor değil mi? Sizinde öyle tevafuklarınız var mı? sizi şaşırtan, mutlu eden, hani şöyle çok istediğinizde aniden olan cinsten:)
Rabbim öyle mükemmel ki ne zaman darda kalsak, O'ndan birşey istesek bize onu er yada geç veriyor. Vermese bile demek ki o bizim için hayırlı değil. O zaman bu dünyada buna sabredip, ahirette de karşılığını görmeliyiz ki bu sabırlar dünyada bile karşılıksız kalmaz inş. Efendimiz (Sav) buyurmuşlardır ki, "sabır acıdır, meyvesi tatlıdır." Hayatta sabretmeye maruz kaldıklarınızı bir düşünürseniz gerçektende meyvesinin ne kadar tatlı olduğunu göreceğiz. Lafı çok uzattım kusura bakmayın. İnsan içinden geldiği gibi kendini salınca böyle konu ordan oraya geçiveriyor....
Eveeet şimdi ilk önce balkonumuzdan ve terasımızdan bir kaç fotoğrafı paylaşayım o zaman...
Arkadaşlarım eve gelmek için aşağıda gördüğünüz büyük binaların oradan eve kadar yürüyoruz:)) Kışın çok zor ama yazın eşimle konuşa konuşa yürüyoz napalım. Eve yakınlayınca pilim bitmiş oluyor:))) Evimiz Uludağın eteklerinde sayılır. Mahallemiz maşallah barekallah yeşillik. Tabii evimizin arka tarafları daha da bir yeşil. İlerleyen zamanlarda onlarında fotoğraflarını paylaşırım nasipse :)
Bu gördüğünüz çardağıda babam yaptı (kayınpederim). Çardağın direklerinde gördüğünüzde kivi ağaçlarımız. Kiviyi hep ağaç sanırdım ama meğer o biiiiiiir sarmaşıkmış ve erkek olmadan dişi meyve vermiyormuş. Erkekde sadece 1 defa meyve veriyormuş. Büyüyünce asma gibi kalın oluyormuş dalları:) Bizde 4 kivi aldık. 1 tanesi erkek:) İleride inş. çardağın üstünü sardıracağız. İnş. meyvelerinide görürüz. Rabbim sağlık verirse...Birde meyveciklerimizede rızık kapısı :) Masayıda canım eşim yaptı. Bazı şeylere el emeği değdimi daha çok seviyorum hazırdan ziyade..
veee eşimin yaptığı mangal keyfi. Hadi buyrun bakalım :)
Hafif tuzladığımız balıklarımızı pişirip, üzerine limon sıkıp afiyetle yiyoruz.
veeeee mangalın vazgeçilmezi herse. En çok sevdiğim salata.
Aslında herseyi anlatmaya gerek yok ama kırk yılın başında yaptığım birşeyi yayınlıyorum bari anlatayım değil mi:))) 5 kişilik tarife göre...

Patlıcan Salatası 1

Malzemeler

4-5 orta boy patlıcan

3-4 orta boy domates

4-5 çarliston biber

2-3 diş sarımsak

zeytinyağ

tuz

Yapılışı

Patlıcan, domates ve biberleri közledikten sonra, derin bir kasede hepsini küp küp doğrayıp, eze eze karıştırıyoruz. Sarımsaklarıda minik minik doğrayıp, tuzunu ekliyoruz biraz daha karıştırdıktan sonra az zeytinyağı ekleyip, karıştırmaya devam ediyoruz. Ne kadar çok karıştırırsanız bence o kadar malzemeler birbiriyle özdeşleşiyor böylelikle tadı daha da güzel oluyor.
Servis kasesine alıp, üzerine tekrar zeytinyağı gezdirin (karıştırırken az koymuştuk) ve dilerseniz maydanozlarla süsleyebilirsiniz.
Bu balık ve salata tabağını öncelikle tarafımdan yemek tarifi bekleyen Şerifecim, Dilekçim ve Melekçiğime gönderiyorum. Valla kızlar kusura bakmayın balıkla idare edeceksiniz artık:)))
Şerifecim düğünüme nasip olmadı gelmeniz ama bak yazı kapatmadan yetişirseniz bir mangal keyfide sizlerle yapabiliriz inş. :) Tabii Kirazdalı Dilekçim ve Melekçim ve Hemşehrim Dilek sizlerde davetlimsiniz. Melekçim canım her ne kadar sen beni önce beklesende Bursa'ya gelmek tekrar nasip olursa beklerim ;)
Afiyet şeker, bal, kaymak olsun:)
Bu da bahçemizden gece görüntüsü. Gündüzleri bina yığını gibi dursada aşağılar, geceleri ışıklı ışıklı güzel bir manzara oluşturuyor....

Arkadaşlarım cümle inananlara Cuma günü mübarek olsun diliyorum. Nede olsa Cuma gününü bir gün önce karşılamak sünnettir. Bizde Efendimiz'in (SAV) sünnetine icabet edelim değil mi? :) Dualarınızda yer almak dileği ve ümidiyle... Allah'a emanet olun...

Beytiye

9.6.08

GEZİ NOTLARI 1 - BOSNA HERSEK GEZİSİ

Bilgisayarıma yayınlarım diye eklediğim Bosna gezisinden kalma (02.06.2006 tarihinden) bir kaç resimlerim var. Aslında gezi notlarımı kaybettim aklımda kaldığı kadar size yinede aktarmak istiyorum... Çektiğimiz fotoğraflarda genelde ailem ve kendim yer aldığımdan benzer fotoğrafları yardımcı sitelerden aktarmak isterim.
Bu gezinin benim için 2. en büyük güzelliği ise eşimle evlenmeye karar vermiştim orda:)
***
Başkent: Saraybosna
En büyük şehir: Saraybosna
Resmi Dil(ler): Boşnakça, Hırvatça, Sırpça
Nüfus: 4.498.976 (Temmuz 2006)
Nüfusun etnik dağılımı: Boşnak %48, Sırp %37.1, Hırvat %14.3, diğer %0.6 (2000)
Ülkeye Genel Bakış: Ülke bir bütünü oluşturan üç etnik gruba ev sahipliği yapmaktadır: Boşnaklar, Sırplar ve Hırvatlar. İngilizce'de ve daha birçok dilde etnik kimlik göz önünde tutulmadan tüm Bosna-Hersek halkına Bosnalı denir. Ancak Türkçe'de tarihten gelen yakınlıktan dolayı Bosnalı denildiği anda Boşnaklar yani Bosnalı Müslümanlar terimi kastedilir. Ayrıca ülkede Bosnalı veya Hersekli olmak da ayrı etnik kimliği vurgulamak için kullanılır. Bosnalıyım demek Müslümanım demektir. Hersekliyim demek Hırvatım demektir. Ülke yönetim açısından iki entiteye yani devletçiğe bölünmüş durumdadır. Bunlar, Bosna-Hersek Federasyonu ve Sırp Cumhuriyeti'dir. Ülkeyi, kuzey, batı ve güneyden Hırvatistan, doğudan Sırbistan,yine güneyden Karadağ çevirmekte, Adriyatik Denizi ’ne ise Neum şehrinin bulunduğu yerde yalnızca 20 km'lik (limanı olmayan) bir kıyısı bulunmaktadır. Ülkenin coğrafyası merkez ve güneyde dağlık, kuzeybatıda tepelik, kuzeydoğuda düzlük bir karakter sergiler. Devletin başkenti ve en büyük şehri Sarayova, birçok yüksek dağla çevrelenmiştir. Bu coğrafî özelliğinden dolayı şehir kış turizmine elverişlidir ve 1984 Kış Olimpiyatları'na ev sahipliği yapmıştır. Ülkenin çoğunluğunu kaplayan Bosna bölgesinde ılıman karasal iklim görülür, bu bölgede yazları sıcak, kışları kar yağışlı ve soğuktur. Ülkenin güney kıyılarındaki daha küçük Hersek bölgesinde ise tipik Akdeniz iklimi görülür. Bosna-Hersek doğal kaynaklar açısından da zengin bir görünüm arz eder. Eski Sosyalist Yugoslavya'nın altı federe cumhuriyetinden biri olan Bosna-Hersek, bağımsızlığını 1990'lı yıllardaki Yugoslavya'nın-SSCB gibi-çözüldüğü yıllarda kazanmıştır. 1992 yılında Yugoslavya'dan ayrılan Slovenya ve Hırvatistan'ın bağımsızlığını tanıyan AB ve BM, Makedonya ve Bosna-Hersek'in bağımsızlığını referandum şartına bağlamıştı. Bu nedenle 1992 yılında Bosna-Hersek'te yapılan referandumda halk bağımsızlıktan yana oy kullanınca yeni devlet kuruldu. Ancak bu devleti ülkedeki Sırplar tanımadı ve Boşnaklar ve Hırvatlara karşı savaş açtı. 1995 yılına kadar süren Bosna Savaşı'ndan sonra Dayton Barış Antlaşması imzalandı. Buna göre ülkede barışı uygulayacak uluslararası bir konsey kuruldu. Bu konsey bir Bosna-Hersek Yüksek Temsilciği kurdu. Sonuçta ülkede bulunan bu yüksek temsilcilik şu anda cumhurbaşkanını görevden alma dahil birçok yetkiyle donatılmıştır. Günümüzde gelinen noktada Bosna-Hersek'in bölünmüşlüğü devam etmektedir. Az da olsa bazı bakanlıkların (Savunma, Gümrük vb) birleştirilmesi çalışmaları sürmektedir.
Ekonomiye genel bakış: 1991 yılında Bosna-Hersek bağımsızlığını kazandığında 3,5 yıl süren savaş ülke kaynaklarının çoğunun tükenmesine neden olmuştu. 1994 yılı Ağustos ayı itibariyle Bosna-Hersek Federasyonu hükümeti başlattığı makroekonomik istikrar programı sonucunda 1995 yılında ekonomide canlanma kaydetmiş ve hiperenflasyon kontrol altına alınmıştır. Savaş sonrası Bosna-Hersek'te ulaşım yolları büyük oranda tahrip olmuştur. Yurtdışı bağlantılı tek bir demiryolu kalmamış, telekomünikasyon ve radyo-televizyon tesisleri tamamen zarar görmüştür. Eski Yugoslavya'da elektrik mühendisliği, madencilik, metal işleme, tarım ve gıda sektörlerinde faaliyet gösteren bazı büyük firmalara ev sahipliği yapmış olan Bosna-Hersek'te üretimin büyük bir kısmı kamulaştırılmış olmasına rağmen küçük ölçekli pek çok özel firma da bulunmaktadır. Ticaretin büyük bir kısmı da özel firmalar tarafından gerçekleşmiştir. Sanayi altyapısına sahip olmasına karşın Bosna-Hersek Makedonya'dan sonra eski Yugoslav devletleri arasında milli geliri en düşük ülkedir.
Savaşın başladığı köprü
Aranızda giden var mı bilemiyorum ama yazıyı takip etmenizi öneririm... Diğer yazılar sonra... Oradaki evlerin halleri, mezarlıklar...İnş. anlatmaya çalışacağım resimlerle... Bilmiyorum aranızda giden var mı? Benim hala aklımdan çıkmıyor oraları :(
Hoşçakalın...

ALO!! PASTA SİPARİŞİMİZ VAAR!!! :))

"garanti leasing"te çalisanlar, bir pastaneye, telefonla pasta siparisi vermis.
pastanin üstüne "garanti leasing'den sevgilerle." yazilmasi istenmis. telefondaki adam "leasing" kelimesini anlamamis. onlar da harf harf kodlamislar. gelen pasta ...

*************************

*******************

***************

**********

******

***

*

:))) Size böyle bir pasta gelse herhalde şok olurdunuz dimi? Şahsen biz şok olurduk :)) Eşim bir gazetede görmüş bu haberi. Geleceğin nasipse inşaAllah pastane açma adayı olduğumuz için örnek çalışmayı banada göndermiş :)
Arkadaşlar haftaya inşaAllah hepiniz tebessümle başlarsınız.
Allah'a emanet olun....

6.6.08

EFENDİMİZ'DEN ÖĞÜTLER VE BİR DUA...

Canlarım hepinize hayırlı cumalar dilerim:) Biliyorum bloğuma yemek ekleyemiyorum ama napayım benim fotoğraf makinem henüz yok ki :(
Üstelik yoğun bir iş tempomuz olduğundan, eve gittiğimde çok fazla yemek yapabilme durumum da yok şu aralar. Bakalım Allah ilerleyen zamanlarda neler çıkaracak karşımıza :)
Yemek ekleyinceye kadar bende sizlerle hazır bugünde Cuma iken Efendimiz'in (S.A.V) buyurmuş olduğu öğütleri paylaşayım dedim... Ne iyi ettim dimi:) Hadi bakalım....
Hz. Peygamber (S.A.V) şöyle buyurmuştur: Altı şey güzeldir. Fakat şu altı sınıf insanda daha güzeldir.
  • Adalet güzeldir, fakat ümerada (idarecilerde) daha güzeldir.
  • Cömertlik güzeldir, fakat zenginde daha güzeldir.
  • Verağ (haram olduğu şüpheli olan şeylerden kaçınmak) güzeldir, fakat âlimlerde daha güzeldir.
  • Sabır güzeldir, fakat fakirlerde daha güzeldir.
  • Tövbe güzeldir, fakat gençlerde daha güzeldir.
  • Haya (utanmak) güzeldir, fakat kadınlarda daha güzeldir.

Hz. Peygamber (S.A.V) şöyle buyurmuştur: Bana 6 şeye titizlikle uyacağınıza dair söz verin, ben de size cennete gireceğinize dair söz vereyim...

  1. Konuştuğunuz zaman asla yalan söylemeyin.
  2. Söz verdiğinizde sözünüzden dönmeyin.
  3. Size bir şey emanet edildiğinde emanete hıyanet etmeyin.
  4. Gözünüzü haramdan sakının (harama bakmayın).
  5. Elinizi (haramlardan) çekin.
  6. İffet ve namusunuzu koruyun!

Arkadaşlarım nette dolaşırken aşağıdaki dua ile karşılaştım. Ne kadar içten yazmış kardeşimiz. Allah razı olsun. Hep birlikte amin diyelim.

***

Eûzübillâhimineşşeytânirracîm Bismillâhirrahmânirrâhîm

Elhamdülillâhi rabbil âlemîn, essalâtü vesselâmü alâ rasûlinâ Muhammedin ve alâ âlihî ve sahbihî ecmeîn.

YA İLAHİ!

Semadan yeryüzüne indirdiğin yağmur taneleri adedince, yeryüzünde yarattığın ağaçların ve çiçeklerin yaprakları adedince, denizlerdeki kumlar adedince, Sevgili Peygamberimiz Muhammed'e salat eyle! Hem öyle bir salat eyleki o salat bütün her şeyi aşsın.

Yâ ilâhel âlemîn ve yâ ekramel ekramîn ve yâ erhamerrahimîn, kalplerimizi Kur’an ve iman nurlarıyla nurlandır yâ rabbî. Niyetlerimizi halis eyle, bizlere tam ihlas ve kamil iman nasib eyle. Günahlarımızı affeyle, bize merhamet eyle, bizi her türlü azaptan muhafaza eyle YâRabbî.

Senin büyüklüğünü, bizim küçüklüğümüzü bize her zaman duyur YâRabbî. Seni daima yanımızda hissettir, yüzümüzü sana çevir, sana kulluk ettir, senden istet, senden başkasına el avuç açtırma YâRabbî.

Dualarımızda bizi samimi eyle, çok dua eden, çok tevbe eden, duası ve tevbesi kabul olan kimselerden eyle Yâ Rabbî.

Yâ Azîm, Yâ Kerîm, bütün mülk senindir. Yer senin, gök senindir. Senin her şeye gücün yeter. Bizler gayet aciziz. Sen bize güç vermezsen biz güçlü olamayız, sen bize yardım etmezsen bizler hiçbir şey yapamayız. Elimizi kaldırmamız, yürümemiz, çalışmamız, yiyip içmemiz, hep senin kudretinle oluyor. Bize kalsaydı bunların hiçbirini beceremezdik. Bütün güç senindir. Yer-gök senin elindedir. Senin istediğin şekilde yaşamaya çalışırken bizleri güçsüz bırakma YâRabbî.

İradelerimize fer ver, kalplerimize derman ver, gönüllerimize inşirah ver, sinelerimize genişlik ver YâRabbî.

YâRabbî, senin üzerimizde o kadar çok nimetin var ki, ne kadar şükretsek azdır. Bizi müslüman olarak yarattığın ve müslüman olarak yaşattığın için sana kainattaki varlıklar adedince şükürler olsun YâRabbî.

Bizleri müslüman olarak ölmeye muvaffak eyle. İmanla yaşat, imanla öldür YâRabbi. Bizlere verdiğin nimetlerin hakiki şükrünü eda etmeye bizleri muvaffak eyle. Şükrünü eda edemediğimiz nimetlerden dolayı da bizleri hesaba çekme YâRabbî.

Bizlere verdiğin bu hayat ve iman nimetine karşılık, senin dinini yaşamayı ve senin yolunda hizmet ederek, mübarek adını dünyanın her tarafına duyurmayı bize kolay eyle YâRabbî.

Bizi, gerçekten iman etmiş olan, güzel ve salih ameller işleyerek kendisini sevdiğin ve sevdirdiğin kullarından eyle. Dinimizi, milletimizi daima payidar eyle.

Yine onlar hürmetine bizi affeyle, bizi onların şefaatine nail eyle, bizi onlarla beraber haşr ve neşreyle. Ailemizi, akrabalarımızı, milletimizi onlar hürmetine cennetlik eyle Yâ Rabbî.

YâRabbî, bizlere dünyada da ahirette de hep güzellikler ver, bizi azaptan koru, bize gücümüzün üstünde yük yükleme, bizi çok zor imtihanlarla imtihan etme YâRabbî. Bizi annelerimizi, babalarımızı ve bütün mü’minleri hesap gününde affet YâRabbî.

Kalplerimizi hep sana açık eyle. Kardeş, dost, muhib, taraftar ve sevenlerin kalp ve gönüllerini sana aç Yâ Rabbî. Bizi işlerimizde, hizmetlerimizde, sıkıntılı anlarımızda yalnız bırakma, rahat anlarımızda da seni unutturma YâRabbî.

Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem hürmetine, O’nun şanlı sahabisi hürmetine, senin dostların olan evliya ve asfiya hürmetine, büyüklerimiz hürmetine bu duamızı kabul eyle.

Ve sallallahu alâ seyyidinâ Muhammedin ve alâ âlihî ve sahbihî ecmeîn, velhamdü lillâhi rabbil âlemîn EL-FATİHA.

3.6.08

Bu nasıl şaka :)))))

Ben çok güldüm bakalım sizde beğenecek misiniz? Aslında bence tam bir eşek şakası :))) Biri bana böyle bir şaka yapacak herhalde çok sinirlenirdim:) ama çok gülüyorum izlerken orası ayrı :P